Paçalarım ıslak. Yağmur yağmaya devam ediyor. Montuma daha da sarılıyorum. Bardağımı elime alıyorum. Kahvem soğumuş çoktan. Yine de bir yudum aldım. Ayaklarım ise hala üşüyor.
Az önce zayıf alkışlar eşliğinde birinin doğumgününü kutladılar. Gülümsedim. Hemen çaprazımda ise tüten sigarası ve soğuyan kahvesiyle bir kadın oturuyor. Ara sıra başını kaldırıyor, sigarasından bir iki fırt çekiyor sonra kitaba devam. Garsonun yüzünde şaşkın bir ifade var. Belki yorgun, bilemiyorum. Mekandan bir kadın çıkıyor. Oğlunu bahara göre rengarenk giydirmiş, havanın bu ani değişimine sitem ediyor, yine rengarenk ceketinin fermuarını çekerken. En köşede iki kadın daha var, birinin yüzü asık. Ara sıra gözünden yaş geliyor, karşısındaki ise ellerini avuçlarına alıyor. Karşımda ise dört pembe saksı var, içlerinde yemyeşil fesleğen. Yağan yağmurla beraber tazelenen havayla kokularını yayıyorlar.
Saksıların hemen önündeyse ise genç bir adam var. Önünde bir tomar kağıt, elinde kırmızı bir kalem. Bazen kağıtların üstünde gidip geliyor, bazen ise telefonu alıyor eline. İçeri bir çift girdi. İkisi de sarışın ama mavi gözlü değil. Meşhur bir kombinasyonu bozmuş olmanın vicdan azabı yok yüzlerinde. Buna rağmen ikisi de iki sigara yaktılar. Bir fırt çektiler ve devam etmek için birbirlerine uzattılar. İlk defa böyle bir ritüele rastlıyorum iki seven insan arasında. İstemsizce gülümsedim.
Dünyada çok acı var ama bir o kadar da mutluluk. Bunu az önce bir defa daha hissettim. Hesabı istedim. Kalemimi, defterimi çantama koydum. Ayağa kalktım ve her bir adımım bir kareye denk gelecek şekilde renkli zemine basa basa mekandan ayrıldım. Paçalarım halen ıslaktı ve yağmur yağmaya halen devam ediyordu.
Süper. Yazındakileri yaşamış gibi oldum.
BeğenLiked by 1 kişi