Sevi’ye Mektup

Bugün 18 Nisan 1927. İlk defa bugün hissettim. Seni incitmekten korkmuyorum artık. Neydi o halim öyle, değil mi. O ağlama krizleri, gözleri tavana sabitleyip saatlerce beklemem ama senden bir haber bile gelmemesi. Sekiz yıl, dokuz ay, on altı gün geçmiş tanışmamız üzerinden. Artık aynı heyecanı taşımıyorum. Müjdeler olsun.

Her şeyi merak ederdin. Kimim ben? İlk defa seninle sordum bunu kendime. O kadar tanımak istiyordun ki beni. Camdan bir zeminde yürüyordum, yanlış bir şey söylemekten o kadar çok korkuyordum ki sürekli yanlış şeyler söylüyordum. Düzeltmek isterken daha da batırıyordum. Sende ise müthiş bir sükûnet vardı. Uzaktan evladının büyümesini izleyen bir anne gibiydin. Veya ben böyle sanıyordum. Bazı şeyleri söylemekte çekingendim. Söylenmemesi gerekirdi. Ama sen yine de söyletirdin. Seven insanlar arasında sır olmazmış. Olmaz mı gerçekten? Olmamalı mıdır?

Anlattığın her şeye öyle inanırdım ki herkes böyle sever sanırdım. Öyle ya sen ilk sevdiğimdin. Bilmezdim insan nasıl sever. Sen ise deryaydın. Görmüştün, geçirmiştin. Şimdi fark ediyorum, senin istediğin şekilde sevdirmeye çalıştığından.

Uzun uzun tartışmıştık bir kere. İlk defa o zaman anlamıştım. Entelektüel değilmişsin, ilk defa o gün sıradan görünmüştün, sorsaydı birisi öncesinde tapıyordum sana. En iyisini sen bilirdin.

O kadar tahrip etmişler ki seni o kadar yakılmış, yıkılmışsın ki bir enkaz devraldığımı bilmeden ben de harap oldum. Öyle ya, bir viraneyi mesken edinmişim, hala yeni ve gıcır durmayacaktı elbisem.

En çok insanlara tahammül edemezdin, o kadar çabuk sıkılırdın ki çevrendekilerden bana nasıl katlandığını anlamazdım. Bu meseleyi uzun uzun konuşurduk. Sen yine bir gün birisine sinirlenmiş çıkagelirdin, nasıl bir aptal olduğunu, ne tür bir aptallık yaptığını anlatır ve çözümü ülkeyi terk etmekte görürdün. Bu sefer de neden gidemeyeceğini konuşurduk ve kapanış.

Hakkını teslim edeyim sevdiklerini çok önemserdin, o âna kadar ben de önemsiyorum sanırdım ancak seni görünce kapılıp gitmiş olduğum seraptan uyanmış oldum. Özel günlerde birçok hazırlık yapar, en muhteşem planları tertip ederdin. En iyi, en anlamlı, en değerli hediye her daim senden gelirdi. Neredeyse ritüel olmuştu artık bu aramızda. Her doğumgününde senin hediyene kilitlenir kalırdık, kim bilir ne muhteşemlikler sergileyecektin biraz sonra. Gel gör ki biz bir türlü tatmin edemezdik seni bu konuda. Mutlaka bir yerini eksik bırakırdık.

Korktuğum başımıza geldi en sonunda. Korku bana aitti, netice ise şimdi ikimize. O kadar çok yordun ki beni artık devam edecek güç kalmadı içimde. Hissizleştim. Şu an adını, hikayesini bilmediğim, penceremin önünden geçen kadın nasıl bir şey hissettirmiyorsa öyle boşum, öyle gri. Böyle veda etmek istemezdim. Bağışla beni. Hoşça kal.

Sevi’ye Mektup” için bir yanıt

  1. Tek becerisi bir tek ümide bağlanmak olan insanlardan beklenecek çok şey olmasa gerek. Eninde sonunda ulaşılacak tek sonuç gerçekten sevilmeyi hakedenin 1 olduğudur, gerisi hep hayal kırıklığı.

    Liked by 1 kişi

Ümit için bir cevap yazın Cevabı iptal et